Blog

#İşbulmafuarı

20.05.2016 15:11
 
Günler öncesinden iş arayan adaylar tarafından büyük bir merakla bekleniyordu #İşbulmafuarı. Bende bu işsizler ordusunun bir üyesi olarak Linkedindeki bağlantılarımın paylaşımları sayesinde bu organizasyondan haberdar olarak Twitter'ın düzenlediği bu fuarı merakla beklemeye başladım. Günü de çok manidar buldum. 19 Mayıs Atatürk'ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı olduğu için .Neden derseniz? işarayanlar ve işverenler tatil olması sebebiyle muhtemelen internetten bu fuarı takip etmek yerine bu tatili farklı şekilde değerlendirirler diye düşünmüştüm.Nitekim gün ortasına geldiğimizde #işbulmafuarında neredeyse in cin top oynuyordu. İşveren tarafını geçtim. İşarayan kesimde yok denecek kadar azdı. Akşam saatlerinde iş arayan kesmi hareketlense de işveren kesminde bir hareketlilik malesef olmadı. #İşbulmafuarı hastagi kapsamında dikkatim çeken bazı yorumlar şunlardı;
 
''Arkadaşlar, işverenler tatilde kimseinin umursadığı yok dağılalım #işbulmafuarı''
 
''Kariyer sitelerinden başvurduğumuz ilanlara dönüş yapmayan kurumlar twitterdan geri dönüş yapacak he gelde inan bu duruma  #işbulmafuarı''
 
''İşveren hariç herkes burda  #işbulmafuarı''
 
''Herkes iş arıyor ama acaba personel arayan var mı  #işbulmafuarı'
 
Buna benzer bi çok tweet arasından benim seçtiklerim bunlar :)
Belki bu etkinliğin 19 Mayıs'a denk geldiğini düşünerek verimsiz geçtiği düşülebilir veya başka etkenler söz konusu olabilir ki bu etkenler arasında organizasyonun yeterince reklamının yapılmadığı da düşünülebilir. Organizasyonda etkinlik göstermeye çalışan kariyer portalları arasında sadece secretcv vardı ve onlarda  yalnız kendi portallarının reklamını yapmaya çalıştı. Bu arada fuara katılan az sayıdaki işveren ise zahmet edip kariyer portallarında yer alan iş lanlarının linklerini paylaşma zahmetinde bulunmuş! Oysa iş arayan kesim zaten günlerini bu prtallarda ilanlara başvurarak harcıyor. Benim dikkatimi çeken başka bir nokta da takip ettiğim birçok önemli ik bloggeri bu etkinlikten hiç bahsetmemiş, yorum yapmamış. 
 
Sonuç olarak bu organizasyona umut bağlayan iş arayan kesmi tarafından #işbulmafuarı hayal kırıklığı ile sonuçlandı. Herkesin hayal ettiği işe sahip olması dileğiyle... 

Türkiyede Mobbing

13.05.2016 17:02
 
Önümüzdeki dönemlerde şirketlerde mutluluk yönetimi ve mobbing konularına daha fazla yer verileceğini düşündüğümden dolayı bu konularla ilgili kitap ve seminerlerin ilgi alanıma girdiğini belirtmem lazım.Mobbing Nedir? Mobbinge uğradığınızı nasıl anlarsınız gibi sorunların cevabını merak ediyorsanız, yüzeyselde olsa yazdığm   https://www.cihandemirdas.com/news/mobbing-nedir-mobbinge-ugradiginizi-nasil-anlarsiniz/   makaleyi okuyabilirsiniz. Türkiye'de mobbing konusunda gelişmeler,kanunda yer alan madde, birkaç örnek, bazı şirketlerin mobbingi bir yönetim kültürü olarak benimsemeleri ve mobbinge karşı alınabilecek önlemler ile yapılan ilginç bir anketin sonucuna değineceğim. Aslına bakarsanız bu konu hakkında tekrar yazmama sebep olan etken geçtiğimiz hafta katıldığım 'İşyerinde Mobbing ve Mobbingle Başa Çıkma Yoları' adlı seminer.
 
Mobbing kısaca; Duygusal saldırı, psikolojik taciz, sistemli saldırı  gibi ifadelere karşılık gelmektdir. Mobbing kavramı avrupa birliğine uyum yasaları çerçevesinde mecliste gündeme gelerek apar topar kabul edilmiş ve borçlar kanunu içerisinde yer almaktadır.Açıkçası bu kanun bir gereklilik olduğundan değilde zorunluluk olduğu düşüncesi ile oluşturulmuş gibi geldi bana. Bu arada neden İş kanunu değilde borçlar kanunu içerisinde ye aldığını sorarsanız.Bu sorunun cevabını bende bulabilmiş değilim. Kanun metni şu şekilde; 
 
IV. İşçinin kişiliğinin korunması
 
1. Genel olarak
 
MADDE 417- İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlükilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
 
İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçlerinoksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.
 
İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücutbütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir.
 
6098 sayılı kanunun 417. maddesine göre özellikle ilk paragrafta psikolojik taciz kelimesi le mobbing tanımlanmış olup, bunun önlenmesinin işverenin yükümlülüğü altında olduğundan bahsediyor. Bir örnekle açıklamak gerekirse  bir astınız veya üstünüzün size mobbing yaptığını düşünüyorsanız iş sözleşmenizi haklı nedenle tek taraflı feshedebilir, şirkete mobbing davası açabilirsinz. Ancak şahısa mobbing davası açamıyorsunuz. Çünkü kanun maddesinde de belirtildiği gibi, çaışanların psikolojik tacize uğramamaları için gereken önlemleri almakla yükümlü taraf işverendir. Sonuç olarak bu kanuna göre mobbing kurbanı, her ne kadar bir kişi veya bir grup tarafından mobbinge maruz kalmış olsada mobbing davalarına konu olan kişi veya gruplar değil işverendir. 
 
Tekrar dönelim geçen hafta katıldığım seminere, semineri veren eğitimci yaşadığı bir mobbing örneğinden bahsetti. Konu özetle şöyle; semineri veren Ayça hanım, 90' lı yılların sonunda yeni gelen insan kaynakları yöneticisine her zaman ki hazırladığı raporu götürmüş. Yönetici raporu inceledikten sonra kağıdı uçak yapıp pencereden dışarı atmış.'Ben böyle raporu uçak yapar uçururum demiş' Ayça hanım,  nerede yanlış yaptığını anlayamamış arkadaşına sormuş oda en nihayetinde birşey bulamayınca Ayça hanım raporun içinde sadece bir virgül koyarak değişiklik yapıp tekrar göndereceğini söyleyerek, en kötü bu konuya katıla katıla güleriz diyerek değişikliği sistem üzerinden yaparak göndermiş. Raporu sistemden incelediğini de varsayarak tekrar odasına gitmiş. Yönetici raporu inceledikten sonra  ' Bir işi doğru düzgün yaptırmak için illaha azarlayacağız yani' diyerek raporu kabul etmiş. Ayça hanım odadan gülerek çıkarak,çalışma arkadaşına  'Biz bu adamla çok eğleneceğiz' demiş. İlerleyen dönemlerde de birçok kez karşı karşıya gelmişler. Burada yöneticinin kendini kabul ettirebilmek için alt çalışanlarına sistemli bir şekilde psikolojik baskıda bulunduğunu görüyoruz. Anlık öfkeler, parlamlar veya tartışmalar bir kişi ya da grubun size uyguadığı mobbing olarak adlandırılamaz. Mobbing için sistemli ve uzun vadede bir baskı ortamına maruz kalıyor olmanız gerekir. Şahsınıza karşı anlamsız davranış biçimleri yürütülyor olabilir. Amaç sizi yıldırmak ve işyerinden ayrılmanıza zemin hazırlamaktır.
 
Bazı şirketler ise mobbingi malesef bir yönetim kültürü olarak benimsemiştir. Ekonomik kriz dönemlerinde veya küçülme kararı alan şirketler fazlalık olarak gördüğü personelden en az maliyetle kurtulmak için sistemli bir şekilde mobbing operasyonu yürütür. Amaç çalışanı istifaya zorlayarak tazminat ödememektir. Özellikle ülkemizde kobilerin, ağırlıklı olduğu kurumsallaşma yoluna girmeyen aileler tarafından yönetildiğini varsaydığımızda bu olasılığında ne kadar güçlü olduğunu anlayacaksınız.
 
Genel olarak mobbinge karşı somut deliller bularak dava açmak pek mümkün gibi değil. Siz mobbing yapan kişinin sesini kaydeder mahkemede dinletirim derseniz. Bunu da yapamıyorsunuz çünkü yasalarımıza göre birinin sesini, onun rızası olmadan kaydedip üçüncü kişilere dinletmek suç sayılıyor. Dolayısı ile size mobbing yapıldığını düşündüğünüz kişi veya kişilerden gelen mailleri delil olarak yedeklemelisiniz. Bu kişilerle kapalı kapılar ardında yalnız kalmamalısınız ki mutlaka yaşanan olaylara ilişkin görgü tanığınız olsun. 
 
Yapılan bir araştırmaya göre mobbinge karşı en ciddi direnci gösteren ülke Türkiyeymiş. Bunu da seminerde öğrendim. Ancak bu konu bana pekte ilginç gelmedi. Zira Mobbing kavramı henüz yeni bir kavram gibi karşımıza çıksa da ülkemizde yıllardan beri çalışma hayatının içinde var olan bir davranış şekliydi.Biz ülke insanı olarak geçmişten beri stresli, birbirinden çetrefilli ilişkilerin ve davranışların var olduğu iş hayatında mücadele etmeye alışkın bir millet olduğumuz için mobbinge karşı dirençli olmamız beni pek şaşırtmadı.
 
Mobbing konusu, yeni dönemde İnsan Kaynakları Departmanlarının mücadele vereceği alanlardan birisi olacaktır. Şu an kanunen bir boşluk olduğunu düşünemekle beraber birçok şirketin Mobbing ile ilgili bir prosedürü olmadığını, Disiplin Yönetmeliğinin içinde yer verilmediğini, İş Sözleşmelerinde bu maddenin yer almadığını az çok tahim edebiliyorum.
 

GERİ BİLDİRİM EKMEĞİMİZDİR

30.10.2015 14:49

Öncelikle bu makalenin ortaya çıkış hikayesini anlatmak istiyorum. Birçok İK konulu blog aktif olarak faaliyette olmasına rağmen birkaçı dışında hepsini düzenli takip edemiyorum. Takip ettiğim blogların bazılarında yorum yapma panelinin olmayışı ya da yapılan yorumlara geri bildirimde bulunulmaması takip ettiğim blogları yeniden gözden geçirmeme sebep olacak gibi.

İşte tam da bu noktada, “Takip ettiğim bazı İK bloglarında yorum yapma panelinin olmayışı ya da yapılan yoruma cevap verilmemesi eksik ve üzücü” şeklinde sosyal medya hesabımda yaptığım paylaşım sonucunda, Ali Cevat Ünsal’ın  “Geri bildirim bizim ekmeğimizdir” şeklindeki cevabı sonucunda bu makaleyi yazmaya karar verdim.  Kendisine bu fikir için teşekkür ediyorum.

İlk Tecrübem:

Okuduğum bir kişisel gelişim kitabının ardından kitabın yazarı, kitabı içinde geri bildirimin önemine ve hayallerimizin peşinden koşmamız gerektiğinden bahsederek kitabın sonunda okurların soru, görüş ve önerileri için kişisel mail adresini paylaşmış. Yani geri bildirimde bulunmamızı istiyor. Kendisi eğitim sektöründe çalışan bir kişisel gelişim uzmanı olan yazara, kitap ile ilgili görüşlerimi içeren ve beraberinde bir ricada bulunduğum mail gönderdim. Sosyal medya hesaplarını oldukça etkin kullanan yazara, mailime cevap gelmemesi sonucunda yoğun olabileceği gerekçesi ile aynı maili 2 hafta sonra tekrar gönderdim. Sonuç olarak cevap alamadım. Bu konuda aldığım ilk ders; kişisel gelişim uzmanı parolasıyla yola çıkan herkesin kişisel gelişim uzmanı olabilecek yetkinliğe ulaşamadığını gözlemlemek oldu.

Geri Bildirimin Önemi:

Geri bildirim aslında sadece iş hayatında ya da belirli bir meslek gurubu için geçerli bir terim değil. Biz bu terimi çocukluğumuzdan beri hayatımızın içerisinde yaşıyoruz. Çocukluğumuzda ailemiz bir iş verdiğinde işe başladıktan sonra aile bireylerimize yaptığımız işi göstererek, doğru yapıp yapmadığımız konusunda geri bildirim almadık mı? Ya da ilkokula başladığımızda defterlerimize ilk cümlemizi yazarken öğretmenlerimize gösterip, doğru yazıp yazmadığımız konusunda geri bildirim almadık mı?

Geçtiğimiz günlerde bloğumda yayınladığım “ Bu Blogları Okumadan Yazmaya Başlarsanız Para Kazanamazsınız ” başlıklı makalemde incelediğim blogların yazarları, mail adresimden geri bildirimde bulundu. Musa Bey, bazı linklerin çalışmadığı konusunda beni uyararak birkaç tavsiyede bulundu. Bünyamin Bey, makale için teşekkürlerini sunan bir mail gönderdi. Her ikisine de bu değerli geri bildirimleri için teşekkür ediyorum. Bu geri bildirimler sayesinde makalede bulunan aksaklıkları gidererek düzeltme fırsatıyla birlikte motivasyonum da artmış oldu. Dolayısı ile  geri bildirim;

1-      Kalite

2-      Motivasyon

3-      Bilgi Paylaşımı

4-      Etkileşim

5-      Zaman Yönetimi

Gibi amaçlara hizmet ediyor.

Sonuç olarak hangi işi yaparsak, hangi projeyi yürütürsek yürütelim sadece iş hayatının içerisinde değil sosyal hayatımız içerisinde de geri bildirim önemli yer tutuyor. Sadece belirli bir meslek gurubu için değil her birey için geri bildirim ekmek mahiyetinde.

 

MÜZİK İLE SIFIR MALİYETLİ MOTİVASYON

20.10.2015 18:41

 

İş hayatında, motivasyon yönetiminin olmazsa olmaz bir etken olduğunu düşünen biri olarak, önce kendi kendime sonra da size soruyorum. Şirketinizde çalışırken ne kadar verimli çalışıyorsunuz? Ya da verimli bir iş ortaya koymak için gereken motivasyona sahip misiniz? 

Son dönemlerde mutlu ve verimli çalışanlar yaratmak kurumların imajı, ürün ve hizmet kalitesi açısından önemli bir konu haline dönüştü. Ancak özellikle kurumsallaşma yoluna yeni girmiş şirketler, motive olmuş verimli çalışanlar yaratmanın hala ekonomik etkenlerden geçtiğine inanıyor. Daha çok ver, daha çok motive olsunlar ama nereye kadar? Ekonomi derslerinde işlenen ilk konu genel olarak şöyle başlar; ‘ Dünya kaynakları sınırlı, insan ihtiyaçları sınırsızdır.’ Şimdi bunu çalıştığınız şirket açısından düşünün. Sizin ihtiyaçlarınız sınırsız, şirket kaynakları sınırlı.

Örnek olarak 2000 TL maaş alan bir satış sorumlusu düşünün. Satış performansı düşmüş ve yönetim onun motivasyonunu artırmak ve verimli hale getirmek için maaşına zam yapmayı uygun görmüş. Bu zam örnekteki satış sorumlumuzun mutlaka motivasyonunu arttıracaktır. Ancak bu motivasyon ne kadar sürecek? Satış sorumlumuzun geliri arttıkça harcamaları da artacak ve kısa zaman içerisinde daha fazla ücret talep eder hale dönüşecektir. Burada ekonomik etkenlerin kalıcı ve sürekli bir motivasyon unsuru yaratmadığına değinmek istiyorum.

Peki şirketler bir işyeri yerine bir yaşam alanı yaratmayı düşünürler mi? Dünya üzerinde Google, Facebook gibi şirketler bunu başarmış ve birçok kişinin hayali bu şirketlerde çalışabilmek. Herhalde Türkiye’ de böyle bir örnek görsek dünyanın sonunun geldiğini düşünürdük.

İşte Google' ın çalışma alanı ile ilgili bir kaç görsel;

 

 

 

Türkiye’de sanayiyi daha çok kobilerin oluşturduğunu düşünürsek şimdilik Türkiye’ de böyle bir atılımı düşünmek mantıklı değil. Ancak küçük ve maliyet gerektirmeyen motivasyon uygulamaları geliştirilebilir. Örneğin şirkette müzik dinleme serbestliği. Çoğu şirket günün her saati ya da belirli saatleri müzik yayımı yaparak motivasyon yaratmaya çalışıyor. Ancak bu uygulama motivasyon arttırmak bir kenara motivasyonun düşmesine dahi sebep olabiliyor. Önemli olan, kişi hangi ruh halindeyse o hale uygun müzik dinlemek, belki de sevdiği sanatçının şarkılarını dinlemek istiyor. Yani müzik seçimini kendisi yapmak istiyor.

Bu noktada kulaklık vasıtası ile tehlike gerektirmeyen işlerde ki, genelde ben ofis ortamında çalışan kişiler için bu uygulamayı öneriyorum. Kendi istediği şarkıları kulaklık vasıtası ile en azından günün belirli bir saatinde dinleyebilsin. Bu sıfır maliyet gerektiren bir motivasyon uygulamasıdır. Bazı şirketlerde yöneticiler, çalışanlarına izin vermekte, ancak asıl önemli olan bunun bir şirket kültürü olarak organizasyonun tümüne yayılması.

Sonuç olarak sıfır maliyet gerektiren motivasyon uygulamaları bulmak ve uygulamak şirketlerin imajı, ürün ve hizmet kalitesinin önemi açısından verimli çalışanlar yaratmak amacı ile oldukça önemli bir konu haline geldi. Zor beğenen ve daha çok iş değiştirme eğilimli bir jenerasyonun iş hayatına girmeye başlamayışla birlikte şirketler kendileri için önemli olan insan kaynaklarını elde tutmak için önümüzdeki dönemlerde motivasyon konusuna daha çok eğilim gösterecekleri düşüncesindeyim.

İŞVERENE MALİYETİNİZ NE KADAR?

06.10.2015 16:07

 

Vasıfsız işçisinden tutun genel müdüre kadar hepimiz, beden gücü veya zihin gücü harcayarak belli bir ücret karşılığında çeşitli şirketlerde uzun saatler çalışıp evimizden, ailemizden çok şirketimizde, iş arkadaşlarımızla vakit geçiriyoruz. Tabi ki bu işi gönüllülük esasına göre değil, para kazanma amacı ile yapıyoruz. Devletin de bu çalışma karşılığında belirlemiş olduğu asgari ücret adı altında bir tutar var.

Temmuz 2015 ayı itibari ile devlet tarafından belirlenen asgari ücret tutarı brüt 1273,50 TL’dir. Ancak brüt rakamı söyleyince işler biraz karışıyor. Çalışanlar biz o kadar ücret almıyoruz diyorlar. Bu rakam brüt olduğu için almaları mümkün değil. Bu rakamın içinden biraz sonra örnekte de detaylı şekilde açıklayacağım üzere Sigorta Pirimi, İşsizlik, Primi, Damga Vergisi ve Gelir Vergisi gibi tutarlar düştükten sonra elinize geçen net tutar 1000,50 TL civarında bir rakam olacaktır.

Üstteki paragrafta belirttiğim kesintilerin her birinin olmasa da bazılarının bir amacı var. İsterseniz bunlara kısa bir göz atalım;

Sigorta Primi:  Brüt maaşınızın %14’ ü oranında SGK işçi primi adı altında bir kesintiniz olur. Bu sağlık hizmetlerinden yararlanmak ve bundan yıllar sonra emekli olduğunuzda size ödenecek maaş için ilk işe giriş yaptığınız tarihten itibaren ücretinizden kesilmeye başlayacak tutardır.

İşsizlik Primi: Brüt maaşınızın %01’ i oranında İşsizlik primi adı altında bir kesintiniz olur. Bu tutar ilerleyen dönemlerde işsiz kalmasınız durumunda, işsiz kaldığınız süre zarfında size ödenecek maaş için belirli bir fonda biriktirilir. Not: İşsiz kalan her çalışana işsizlik maaşı ödenmez bununda belli başlı esas ve kuralları olmakla birlikte bu esas ve kurallara başka bir makale konusunda değineceğim.

Gelir Vergisi: Artan oranlı bir gelir vergisi tarifemiz olduğu için ilk olarak %15 bunu takiben %20, %27 ve %35 olmak üzere sıralanıyor. Not: Artan oranlı gelir vergisi tarifesinin önemine de başka bir makale konusunda değineceğim. Ancak bu kesintinin çalışan için herhangi bir faydası olmadığını direk devletin kasasına girerek çeşitli kamu hizmetlerinde kullanıldığını belirtmek gerekir.

Damga Vergisi: Birçok işlemde var olduğu gibi asgari ücret kesintileri içinde de maalesef damga vergisi mevut. Brüt maaşınızın binde 7,59' u oranında damga vergisi adı altında bir kesintiniz olur. Bu kesinti de devletin kasasına girer ve kamu hizmetlerinde kullanılır.

Bu noktaya kadar kesilen primlerin oran ve isimlerini ve neden kesildiklerini açıklamaya çalıştım. Şimdi gelin bir de bunu bir örnek üzerinden görelim ve bir çalışanın işverene maliyetini birlikte inceleyelim.

Brütten Nete Maaş Hesaplama

Örnek:  Adı: Mehmet Cem Brüt Ücret: 1273,50

SGK İşçi Primi: 1273,50*0.14= 178,29

İşsizlik Primi:   1273,50*0.01=12.74

G.V Matrahı:  1273.50-(178.29+12,74)= 1082,47

Gelir Vergisi:  1082,47*0,15= 162,37

Damga Vergisi: 1273.50*0,00759= 9,67

Net Ücret: 1273,50-( 178.29+12,74+162,37+9,67)= 910,43

Ödenecek Ücret:  (Net ücret ) 910.43+90.11(Asgari Geçim İndirimi-AGİ) =1000.54 TL

Bir çalışanın brüt maaşından yapılan kesintiler ve sonrasında çalışanın eline geçen ücrete kadar tüm formülü birlikte inceledik. Ancak sanmayın ki işverene maliyetiniz 1273,50 TL ile sınırlı. Bunun dışında işverende sizin için ayrıca devlete %20,5 oranında SGK İşveren Pirimi ve %02 oranında İşveren İşsizlik Primi adı altında prim öder.

Örneğimize devam edecek olursak 1273,50 TL ücret ile çalışan, Mehmet Cem adlı çalışanın Brüt ücretinden Net ücretini hesaplamıştık. Şimdi işverene maliyetini hesaplayalım;

SGK İşveren Primi: 1273,50*0,205= 261.07

İşveren İşsizlik Primi: 1273.50*0,02= 25,47

İşverene Maliyet: 1273.50+261,07+25.47= 1560,04

Dolayısı ile asgari ücretli bir çalışanın, işverene maliyetinin brüt asgari ücret tutarından daha fazla olduğunu bir fiil görmüş olduk. Bu makaleyi yazmama sebep olan etken, seçim dönemine girerken siyasi partilerin beyan ettiği net asgari ücret tutarları oldu. Daha önce  ‘Asgari Ücret 1500 TL  Olur Mu?’ isimli makalemi okuduysanız devletin tüm maliyeti işverenin sırtına yüklemesi durumunda ortaya çıkacak olumsuzluklardan bahsetmiştim. Umarım devlet işverene çeşitli teşvikler sunarak, bu sancılı süreçte elini taşın altına koyar. Bu arada ‘Asgari Ücret 1500 TL Olur Mu?’ isimli makalemi okuma şansınız olmadıysa, okumak için tıklayabilirsiniz. https://link.tl/pvp3

 

 

ÇOK ÇALIŞMAK MI? YOKSA VERİMLİ ÇALIŞMAK MI?

29.09.2015 20:29

 

İş dünyasında kuşkusuz işverenlerin en sevdiği çalışanlar, çok çalışanlardır. İşinin ne olduğu, neye hizmet ettiği, nasıl bir sonuç vereceğinden ziyade bu kişiler sadece çalışmaya endekslenmişlerdir. Yapmakla yükümlü oldukları işleri nasıl daha az zamanda, daha etkin bir şekilde yaparım diye  düşünmeye ya zaman ayırmak akıllarına gelmez ya da düşünmek istemezler. Onlar için amaç sadece çalışmaktır. Belki de verimsiz bir şekilde sürekli çalışarak çevreye işinden başka bir şey düşünmeyen çalışan imajı vererek organizasyon için kendilerinin vazgeçilemez olduğu mesajını vermek istiyor olabilirler.

Buna şirketlerinde henüz performans yönetim sistemi uygulamayan işverenlerinde çanak tuttuğunu söylemeden edemeyeceğim. Çok çalışan imajı vererek, şirket için önemli birkaç spesifik konuda klavye delikanlılığı yapan o çok çalışanlar yok mu, birde onların iş süreçlerine olan katkısı ölçümlense ve gerçekten çalışmalarının şirketin iş süreçlerine olan etkilerini bir fiil gözlemleyebilsek.

Çok Çalışanların Özellikleri

1-      Masaları hiçbir zaman derli toplu değildir. Masada bir yığın evrak vardır.

2-      Genelde 1 ya da 2 tükenmez kaleme sahiptirler bu kalemler onların çalışması için yeterlidir.

3-      Ajanda kullanmazlar. Ya zekidirler gerek duymazlar ya da masa ve bilgisayarın etrafı not kağıtları ile doludur.

4-      Düzgün bir dosyalama sistemi oluşturmadıkları için işlerinin büyük bir bölümünü aramakla ya da hatırlamaya çalışmakla geçirirler.

5-      Yapmakla yükümlü oldukları işler nasıl daha kısa zamanda bitiririm düşüncesi ile hareket etmezler.

6-      Çok yoğun olduklarını söylerler ve işleri hiçbir zaman bitmez.

Verimli Çalışanların Özellikleri 

1-      Masaları derli topludur. İşlenmemiş evraklar bir havuzda bekler ve görüntü kirliliği yaratarak hafızayı yormaz.

2-      Genelde renk renk ve oldukça çeşitli kalemlere sahiptirler. Bu not alma becerilerinin yüksek olduğuna işarettir.

3-      Mutlaka ajanda kullanırlar. Konusuna ve önemine göre işlerini sıralayarak plan oluştururlar.

4-      İş süreçlerinde kendilerine yardımcı olacak evrakları kolay bulacakları bir dosyalama sistemine sahiptirler.

5-      Sorumlu oldukları işleri daha kısa sürede bitirmeye yönelik kafa yorarlar.

6-      Verimli çalışmaları sonucu gün içerisinde kendilerine atıl zaman yaratabilirler.

İşverenlere çok çalışan personel mi? Verimli çalışan personel mi? diye sorsanız büyük bir çoğunluğu çok çalışan personel cevabını verir. İşverenler gün içerisinde atıl zamana sahip çalışan görmek istemez. İşveren için çalışan bir maliyet unsuru olmakla birlikte verimli çalışması sonucu kendisinde beklenen işleri ne kadar kısa sürede bitirirse bitirsin başka işlerle meşgul olmasını ya da meşgul gibi görünmesini ister.

Kişisel Yorumum:

Çok çalışmak mı verimli çalışmak mı konusunu organizasyonlar açısından da ele almak istiyorum.  Bayram haftası tüm çalışanlar bayram tatilinin 9 gün olup olmayacağı konusunun sonucunu bekledi. Sonuç olarak devlet kamu çalışanlarının idari izinli sayılacağını açıklayarak kamuya 9 gün tatil ilan etti. Özel sektör için resmi tatil durumu söz konusu değildi. Buna rağmen birçok şirket tatili 9 güne çıkardı ve kalan tatil olmayan 2 günü çalışanların yıllık iznine mahsup etti. Hem çalışanların yıllık izinlerini kullandırmış oldular hem de servis, yemek, elektrik v.b faturalardan tasarruf etmiş oldular. Birde tatil yapmayıp 2 gün çalışan şirketler vardı. Çalışanlarının yarıdan fazlası yıllık izin kullanmaları sebebiyle olmayan, olan çalışanlarında ne yaptıkları belli olmayan 2 gün. Bunlara ek olarak servis, yemek, elektrik v.b faturaların eklendiği bir maliyet tablosu.

Şimdi birlikte bir kez daha düşünelim. Çok çalışmak mı? yoksa verimli çalışmak mı?

               

 

YILLIK ÜCRETLİ İZİN HAKKINDA BİLİNMEYENLER

26.09.2015 12:27

 

Yıllık Ücretli İzin Nedir?

Çalışanların bir işyerinde ya da aynı işverenin farklı işyerlerinde, deneme süresi dahil en az bir yıllık kıdeme sahip olması sonucu kullanmaya hak kazandıkları ücretli izin olarak tanımlanabilir.

 

Yıllık Ücretli İzin Süreleri

İş Kanununda yer alan yıllık ücretli izin süreleri;

1 ile 5 yıl arasında olanlara ( 5 yıl dahil ) 14 gün

6 ile 15 yıl arasında olanlara 20 gün

15 yıl ve daha fazla olanlara 26 gün yıllık izin verilmektedir.

Ayrıca 18 ve daha küçük yaştaki ve 50 ve daha büyük yaştaki çalışanlara  verilen yıllık ücretli izin günü 20 günden az olamaz.

Yukarıda belirtilen izin süreleri 4857 Sayılı İş Kanununca belirlenmiş asgari yıllık ücretli izin süreleridir. İstenildiği takdirde işverenler iş sözleşmeleri ile yıllık ücretli izin sürelerini uzatabilir.

 

Yıllık Ücretli İzin Hakkında Bilinmeyenler

1-      Resmi tatiller ve hafta tatili günleri yıllık izinden sayılmaz. Örnek: 20.04.2015-27.04.2015 tarihleri arasında ücretli yıllık izin kullanmak isteyen bir kişi 7 gün değil 5 gün izin kullanacaktır. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ‘Resmi Tatil’ Pazar günü ise hafta tatili olduğu için yıllık ücretli izin gününden sayılmaz.

2-       Yıllık ücretli izin süreleri tarafların anlaşması durumunda bir bölümü 10 günden az olmamak koşulu ile en fazla 3’e bölünebilir.

3-      Ücretsiz İzin, ücretli izin, dinlenme izni ve raporlar yıllık ücretli izne mahsup edilemez.

4-      Yıllık ücretli izinde oldukları süreyi işyerinin faaliyette bulunduğu yerden başka bir yerde geçirecek olanlar istemeleri ve bunu kanıtlamaları halinde ( Uçak bileti, otel rezervasyonu gibi) işveren 4 güne kadar ücretsiz yol izni vermek zorundadır.

5-      Yıllık ücretli izni hakkından ücreti ödenmesi karşılığında feragat edilemez. Sadece iş sözleşmesinin feshinde feshe konu olan personelin kullanmamış olduğu yıllık ücretli izin hakkı mevcutsa, yıllık ücretli izin hakkının karşılığına denk gelen ücret kendisine ödenir.

6-      Çalışan izne çıkmak istediği tarihi 1 ay önceden bir dilekçe ile işverene bildirmek zorundadır.

 

Kişisel Yorumum

Öncellikle ikinci maddede yer alan konuyu açıklığa kavuşturmak gerekiyor. Bu maddeye göre tarafların anlaşması durumunda bir bölümü 10 günden az olmamak kaydı ile yıllık ücretli izin en fazla 3’e bölünebilir diyor kanun. Ancak uygulamada durum hiçte böyle değil, ne çalışan ne de işveren sahip oldukları yıllık ücretli izninin hepsini ya da çoğunluğunu bir defada kullanma ya da kullandırtma taraftarı değil. Özellikle çalışanlar yıl içerisinde yaptıkları devamsızlıkların yıllık ücretli izinden sayılmasını talep edebilmekte, böylece yıllık ücretli izin hakkı yıl içerisinde 3’ten fazla parçaya bölünebilmektedir. Kanun yapıcılarının gerek işveren gerekse çalışanı düşünerek, yönetmeliğin bazı maddelerini yeniden düzenlemeleri gerektiğini düşünüyorum.

 

Üçüncü maddede yer alan izinlerin yıllık izne mahsup edilemeyeceği konusuna gelince de, uygulamada ücretsiz izin alıp, yöneticisi aracılığı ile bunu yıllık ücretli izine çeviren çalışanlar var olup, sayısı da oldukça fazladır.

 

Dördüncü madde de yer alan ücretsiz izin verme zorunluluğu uygulamada bir zorunluluk teşkil etmiyor. Yani konu uygulamada tamamen işverenin insiyatifinde kalıyor. Çalışan şehir dışında tatilini geçireceğini ne kadar ispat ederse etsin, işveren haklı olarak çalışanına ihtiyaç duyuyor ise ücretsiz izin kullandırtmıyor.

 

 Beşinci maddede yıllık ücretli izin hakkından hiçbir ücret karşılığında feragat edilemez diyor. Uygulamada ise farklı yollar izlenebiliyor. Örnek verecek olursak, demir-çelik sektöründe faaliyet gösteren bir şirkette bakımcı olarak çalışan bir tanıdığım 3 yıldır yıllık izin kullanmadığını ve bunun karşılığında yıllık ücretli izin karşılığında hakkettiği parasını aldığını söyleyerek, yıllık ücretli izin kullanmış gibi izin formunu ve yıllık izin defterini imzaladığını söylüyor. Yani herşey kitabına göre işliyor. Neden böyle bir uygulamaya yapıldığını ve kendisinin neden bunu kabul ettiğini sorduğumda ise,  kendisi bu uygulamadan şikayetçi olmadığını çünkü paraya ihtiyacı olduğunu söylüyor. Uygulamanın asıl sebebini ise eksik bakımcı personel ile çalışıyoruz zaten bir de ben izne çıkarsam en ufak bir makine hatasında üretimin saatlerce durması söz konusu olabilir diyerek durumu özetliyor.

 

Yıllık ücretli izin hakkı, çalışanların yıl içerisinde ücretli tatil yaparak dinlenmeleri amacı ile oluşturulmuş bir uygulama olmasına rağmen yukarıdaki örnek ya da örneklerden anlaşılacağı üzere uygulamada gerek çalışan, gerekse işveren aleyhine bir takım yanlışlar olduğunu düşünerek uygulamanın kanun yapıcıları tarafından yeniden düzenlenmesi gerektiği görüşünü savunuyorum.

 

Kaynakça: https://www.gsghukuk.com

 

MOBBİNG NEDİR? MOBBİNGE UĞRADIĞINIZI NASIL ANLARSINIZ?

22.09.2015 20:28

 

Son dönemlerde sıklıkla duymaya başladığımız konulardan birisi Mobbing. Henüz ülkemizde yeni yeni ne olduğunu anlamaya başladığımız ve son dönemlerde işveren ile çalışan arasındaki davalara sıklıkla konu olmaya başlayan bir terim. Peki mobbing nedir? Mobbinge uğradığınızı nasıl anlarsınız?

Mobbing Nedir?

İlk olarak Avustralyalı bilim adamı Konrad Lorenz mobbing terimini, hayvanların bir yabancıyı veya avlanmakta olan bir düşmanı kaçırmak için yaptıkları davranışları tanımlamak için kullanmıştır. İsveçli bir bilim adamı olan Peter-Paul Heinemann ise çocuklarda zorbalık içeren davranışlar konulu bir araştırmasında mobbing teriminin, kurbanı intihara kadar götürebilen bir davranış olduğunu öne sürmüştür. 1980’li yıllara geldiğimizde ise Dr. Leymann mobbing terimini iş dünyası içerisinde şu sözlerle kullanmış;  Mobbing, işyerindeki yetişkinler arasında gerçekleşen zorbaca davranışlar, psikolojik bir terör, duygusal bir saldırı ve bir kişiyi ima, alay, küçük düşürme gibi yöntemlerle onu işten ayrılmaya zorlaması olarak tanımlamış. Bana kalırsa Leymann 1980’li yıllarda geleceği görerek günümüzde iş dünyası içerisinde sıklıkla karşılamaya başladığımız mobbing terimini çok güzel bir şekilde tanımlamış.

Kimler Mobbinge Uğrar?

Bir kişi veya grubu hedef göstererek bunlar mobbinge uğrar gibi bir tanımlama yapamayız. Organizasyon içerisindeki herkes birer mobbing mağduru olabilir. Ancak aşağıda belirteceğim özelliklere sahip olan kişilerin mobbinge uğrama olasılıkları daha fazladır.

1-      İyi eğitim almış bir çalışan

2-      İşinde çok başarılı olan bir çalışan

3-      Organizasyon içerisindeki en genç çalışan

4-      Organiazasyon içerisindeki yaşı ilerlemiş bir çalışan

5-      Tamamı kadınlardan oluşan bir organizasyon içerisindeki tek erkek çalışan ya da tamamı erkek çalışanlardan oluşan bir organizasyon içerisindeki tek kadın çalışan

6-      İşe yeni başlayan bir çalışan

Mobbinge Uğradığınızı Nasıl Anlarsınız?

1-      Mesleki yeterliliğiniz sorgulanmaya başladıysa

2-      Size güvenilmediğini hissetmeye başlıyorsanız

3-      Kasten ve bilinçli olarak çok kısa süreler içerisinde bitirilemeyecek işler alıyorsanız

4-      Sizden bilgi saklandığının farkına vardıysanız

5-      Belirli bir grup ya da topluluk içerisine davet edilmiyor ve dışlanıyorsanız

6-      Yetkileriniz azaltılarak, başkalarına devrediliyorsa

Yukarıdaki maddeler içerisinde sıklıkla yaşananları aşağıdaki örneklerde yer almaktadır.

1-      Departman içerisinde herkes tarafından bilinen ve uygulanmak üzere alınan bir karar sizden saklanıyor ve herkesle birlikte öğreniyorsanız

2-      Şirket içerisinde alınan kararlar herkese toplu mail olarak bildiriliyor ancak mailde siz yer almıyorsanız

3-      Departman içerisinde yapılan toplantı veya organizasyonel bir etkinliğe davet edilmiyorsanız

4-      Yaptığınız bir hata sonucu yöneticiniz, pozisyonunuzu veya mesleki bilgilerinizi sorgulayıcı bir tavır takınıyorsa

5-      Yöneticiniz yapılması gereken bir işi ekibe bölüştürmek yerine, sadece sizin yapmanız üzere kısa süre içerisinde teslim edilmesin istiyorsa,

Muhtemelen mobbinge uğruyorsunuz demektir.

                Sonuç olarak mobbing terimi henüz ülkemizde yeni yeni gündeme gelmeye başlayan, iş davalarına ise son dönemlerde sıklıkla konu olan bir terim olmasına rağmen oldukça önemli ve ilerleyen dönemlerde de önemi katlanarak artacak bir konu olacağa benziyor. İlerleyen dönemlerde iş hukuku profesyonellerine şimdiden daha fazla ihtiyaç duyulacağını düşünmekteyim.

 

Kaynakça:  www.iskanunu.com 

                Etkili İletişim Teknikleri- Murat Yayınları

HEDEF BELİRLEME VE KARİYER PLANLAMA

18.09.2015 19:37

Birçoğumuz eğitim hayatımız boyunca birçok hayal kurar sevdiğimiz veya eğitimini aldığımız mesleğin en iyileri olmayı isteriz ve genellikle de istemekle kalırız. Bunun sebebi,  eğitim hayatı bittikten sonra ekonomik şartların omuzlarımıza bir yük olarak binmesi, bizim ideallerimizden vazgeçmemize sebep olan en büyük ve en önemli etkendir.  Dolayısı ile mezun olduktan sonra kafamızdaki tek düşünce,  idealimizdeki iş olmasa da bir an önce bir iş bularak ekonomik özgürlüğümüzü kazanmaktır. Kimileri şanslıdır seveceği kariyerini onun üzerine inşa edeceği bir meslek kazanmıştır, kimileri şanssızdır bir ömür devlet memuru gibi oflaya puflaya, ayakları geri geri giderek işe gider. Eğer siz ikinci kısımda kalan yani sevmediğiniz işi yapan kişilerseniz size tek tavsiyem ilgi duyduğunuz, hayalini kurduğunuz iş için arayışlara başlamanız olacaktır.

Hedeflerinizi Belirleyin, Kariyeriniz Zirveye Çıksın

Mezun oldunuz ve ideallerinizdeki işe ilk adımınızı attınız ya da ekonomik koşullar sebebiyle ideallerinizden vazgeçmek zorunda kalıp, karşınıza çıkan ilk fırsatı değerlendirerek bir işe başladınız ve birazda şansınızın yardımı ile yapmaktan keyif aldığınız, gurur duyduğunuz bir işe sahip oldunuz ve bir karar aldınız. Tüm kariyerinizi bu meslek üzerine inşa edip bu mesleğin zirvesine çıkmak istiyorsunuz. Peki ama nerden, nasıl başlayacaksınız?

1-)  Eğer eğitimini aldığınız alanla ilgili kariyerinize başlıyorsanız çok şanslısınız almış olduğunuz teorik eğitimi iş hayatınızın ilk basamağında uygulayarak özümseme fırsatını yakalamış bulunuyorsunuz. Ancak eğitimini aldığınız alanın dışında farklı bir alanda kariyerinizi inşa etmeye karar verdiyseniz yapacağınız ilk iş bu alanla ilgili düzenlenen eğitim programlarına katılarak teorik bilgiyi edinmeniz olacaktır. Zira sizi iş hayatında kimse karşına oturtup sabahtan akşama kadar işin mantığını anlatmaya kalkmayacaktır o an için yapılması gereken işler var ve siz onu yapmakla mükellefsiniz. Gösterildiği gibi ve çoğu zamanda mantığını anlamadan, bu işin mantığını çözmek için mümkünse MEB onaylı bir eğitim programına başvurun.

2-) İşiniz ile ilgili veya profesyonel iş hayatında size artı değer katacak seminer programlarına mutlaka katılmaya çalışın, örnek vermek gerekirse Zaman Yönetimi, Takım Çalışması, Problem Çözme gibi.

3-)  Şirketinizden, işinizden, ücretinizden ne kadar memnun olursanız olun kariyer sitelerinden mesleğinizle ilgili ilanları mutlaka takip edin. Sizin pozisyonunuzdan veya hedeflediğiniz ideallerinizdeki pozisyondan hangi yetkinlikler bekleniyor inceleyin,  bu kariyer planlamanızı yapmanızda size yardımcı olacaktır.

4-) Globalleşen dünya ile birlikte ülkeler arasındaki sınırlar kalkmış olup ticaret hacminin genişlemesi ile birlikte yabancı dil daha fazla önem kazanmıştır. Dünyanın iletişimde kullanmış olduğu ortak dil olan İngilizce’ yi hangi mesleğe sahip olursak olalım hepimizin iyi seviyede biliyor olması gerekli. Eğer yabancı dil sorununuz varsa bu sorunu çözmeden ideallerinizdeki pozisyona giden yolda üst basamaklara tırmanmanın çok zor olduğunu söylemek isterim. Bunun için en kısa sürede bir dil kursuna mümkünse yaz tatillerinde kısa süreli yurt dışı tatilleri ayarlamanızı öneririm.

5-) En önemli nokta ilk iş döneminizde ücret pazarlığı yapmamanızdır. iş hayatınızdaki ilk 3 yıl çok önemli gelişeceğiniz, pişeceğiniz, kariyerinize artı değerler katacağınız ve çıraklık dönemini atlatmak için beklemeniz gereken 3 sene. Zira iş hayatındaki ilk yöneticim bir şirkette en fazla 3 yıl ya da 5 yıl çalışırım. Ben bunu kendime ilke edindim dediğinde ne demek istediğini anlayamamıştım. Ama insan profesyonelleşmeye başlayınca bazı şeyleri daha iyi anlıyor. Siz sıfırdan işe başladığınız, özveriyle sevdiğiniz iş üzerine kariyerinizi inşa etmeye başladınız ve gelişiyorsunuz, ancak iş hayatındaki çevreniz buna duyarsız kalıyor ve gelişmeniz adına çeşitli aksiyonlar alınmıyorsa motivasyonunuz bozuluyor. Hayal kırıklığı yaşıyorsunuz. İşte  tamda bu noktada ayrılık vaktinin gelmiş olduğunu anlamanız gerekli çünkü gelişiminiz durdu, hedefleriniz tutmadı, artık başka bir noktada mesleğinizin daha üst pozisyonlarında arayışa geçmeniz gerekli. İş hayatındaki ilk yılınız şirket kültürüne, ortama alışmakla, ikinci yılınız kendinizi kabullendirmek ve sistem kurmakla, son ve üçüncü yılınız farklı beklentilere girmekle geçiyor ve bu üçüncü yılda beklentileriniz gerçekleşmiyorsa daha fazla beklemeye gerek kalmadan kariyerinize başka noktadan devam etmeniz gerekiyor. Bu konuda çekimser kalmanıza gerek yok ideallerinizdeki pozisyona ulaşmak için 3 yıl gayet iyi bir tecrübe olmakla birlikte 3 yıl boyunca kendinize yaptığınız yatırımlarında karşılığını da alma vakti gelmiş bulunuyor. 

STAJINIZI ÇÖPE ATMAYIN

15.09.2015 20:49

Staj Nedir?

Staj: eğitim kurumlarında almış olduğunuz teorik bilgiyi pratiğe dönüştürmek için alanınıza uygun bir şirkette çalışmanız gereken belirli bir süre olarak tanımlanabilir. Bu süre zarfında şirketlerin size ücret ödemek gibi bir yükümlülüğü olmamakla birlikte sigortanız eğitim gördüğünüz kurum tarafından ödenir. Böylece siz şirketler açısından sıfır maliyetli bir çalışan anlamına gelirsiniz.

 

Stajın Önemi

Birçok öğrenci arkadaşım staj konusunu ciddiye almıyor. Bir zamanlar benimde almadığım gibi. Böylece staj konusunu son dakikaya bırakarak, kendi alanları ya da farklı bir sektörde faaliyet gösteren bir şirkette veya alakasız bir departmanda sadece okuldan mezun olabilmek için yapmaları gereken stajı, mesleki olarak kendilerine bir şey katmadan geçiriyorlar. Aslında onlara da hak vermek gerekiyor. Vizeler, Finaller derken göz açıp kapayana kadar staj zamanı gelmiş oluyor. Bazı öğrenci arkadaşlarım ise çok daha rahat. Onlar staj yapma gayretine hiç girmiyorlar. Herhangi bir şirkete gidip staj dosyasını imzalatıp okula teslim ediyorlar. Stajlarını çöpe attıklarının farkında olmadan!

Öğrenci arkadaşlarım iş hayatından uzak oldukları için okudukları bölümü bitirdiklerinde, ülkenin en önemli şirketlerinin onları beklediğini düşünüyor olabilirler. Ancak durum hiçte öyle değil. Eğer tecrübeniz yoksa ki yeni mezun oldunuz için yok. Size sunulan staj imkanını da kullanmayıp, stajınızı çöpe attıysanız uzun bir dönemi iş arayarak geçirebilirsiniz.

Mezun olduktan sonra başvuracağınız şirketlere iş tecrübeleriniz olarak staj yaptığınız şirketi ve başta yöneticiniz olmak üzere oradaki çalışanları referans gösterebilirsiniz. Ya da staj yaptığınız şirkete iş başvurusunda bulunabilirsiniz. Sizi işe alması en yüksek şirket yeni bir mezun olarak staj yaptığınız şirket olacaktır. Belki de staj yaptığınız şirketin bağlantıları sayesinde başka bir şirkette işe başlama şansınız olacak.

Stajyerlerle Tavsiyeler

Staja başlamadan önce, gerek danışman öğretmeniniz gerekse çevreniz tarafından bir takım tavsiye adı altında yanlışlar size aktarılıyor. Bu sebeple bende bu tabuları yıkmak amacı ile stajyerlere tavsiyeler adı altında bir takım noktalara değineceğim.

1-      Staj yaptığınız süreyi dikkate alın, bu süre zarfında size belirtilen mesai saatlerine uyun ve kesinlikle geç kalmamaya çalışın.

2-      Sürekli sorun, araştırın ve konuşun. Karşınızdaki kişiler işe aç olduğunuzun farkına varsın.

3-      İş ayırt etmeksizin size gösterilen her işi yapın. Sağlam iş ilişkileri ve dostluklar kazanmaya çalışın

4-      Tertip ve düzen önemli. Bu noktada şirketin kılık kıyafet yönetmeliğine uygun, kurumsal kimliğinizi bozmayacak kıyafetleri tercih edin.

5-      Özellikle danışman öğretmenlerin, kimseye çay taşımayın. Siz çaycı değilsiniz stajyersiniz gibi bir takım nasihatları varmış. Ben buna katılmıyorum tabi ki çaycı değilsiniz ama kendinizi bir şirkete kabul ettirmek, iyi bir izlenim bırakmak için ara sıra bir çay sürprizi hatta yanında atıştırmalık bir şeyler ikram etmeniz ilerde çok işinize yarayabilir.

6-      Bizim öğrencilik zamanımızda bir laf vardı ‘bütün staj zamanı boyunca fotokopi çekmek’ diye. Fotokopi çekmek, iş hayatının içinde olmazsa olmaz bir şey. Bu nedenle ben fotokopi çekmem benim işim değil diye saplantılara girmeyin. Bugün üst düzey yöneticiler bile iş akışlarının bir parçası olarak fotokopi çekmek zorunda kalıyor.

Sonuç olarak, bu makale ile stajınızı çöpe atmamanız için stajın önemine değinmeye çalıştım. Mezun olduktan sonra sizi bekleyen zor hayat koşulları ile baş edebilmeniz için iş dünyasına bir yerden başlamanız gerekecek. Bu ilk adım çöpe atmadığınız ve doğru kullandığınız takdirde staj olabilir.

<< 1 | 2 | 3 | 4 | 5 >>