Blog

PERSONEL ÖZLÜK DOSYASI NEDEN ÖNEMLİ?

11.09.2015 20:40

Defalarca mülakata girip sonunda kabul edildiğiniz işe başlamak için işveren sizden bir takım evraklar yaptırmanızı ister. Peki işveren bu evrakları neden alıyor? Ne yapacak?  Hiç düşündünüz mü?

Aslında işvereni personel özlük dosyası oluşturup tutmaya zorunlu kılan, insan kaynakları yönetiminde esas alınan 4857 Sayılı İş Kanunu olmaktadır. 4857 Sayılı İş Kanunu’nun personel özlük dosyası oluşturulması ile alakalı 75. Maddesi aşağıdaki gibidir.

Madde 75 - İşveren çalıştırdığı her işçi için bir özlük dosyası düzenler. İşveren bu dosyada, işçinin kimlik bilgilerinin yanında, bu kanun ve diğer kanunlar uyarınca düzenlemek zorunda olduğu her türlü belge ve kayıtları saklamak ve bunları istendiği zaman yetkili memur ve mercilere göstermek zorundadır. İşveren, işçi hakkında edindiği bilgileri dürüstlük kuralları ve hukuka uygun olarak kullanmak ve gizli kalmasında işçinin haklı çıkarı bulunan bilgileri açıklamamakla yükümlüdür.

Personel Özlük Dosyasına Hangi Evraklar Bulunur

Personel Özlük Dosyası içerisinde;

1-      Kimlik Fotokopisi

2-      İş Sözleşmesi

3-      Sigortalı İşe Giriş Bildirgesi

4-      Sabıka Kaydı

5-      İkametgah Belgesi

6-      Öğrenim Diploması

7-      Eğitim Sertifikaları

8-      Fotoğraf

9-      İş Başvuru Formu,

10-   Personele imzalatılan yönetmelik ve tutanak ve ihtarlar

11-   AGİ Formu

12-   Sağlık Raporu

13-   Personel İletişim Formu

Gibi evraklar bulunur.

Yukarıda belirttiğim belgeler insan kaynakları yönetiminde işverenin elini kuvvetlendiren belgeler olması sebebiyle personel özlük dosyasının tutulması tamamen işverenin lehine olan bir durumdur.

Örnek1: Devamsızlık sebebiyle iş akdinin feshedilmesine karar verilen bir personel için kanunen ikamet adresine iş akdinin feshedileceğine dair ihtar gönderilmesi gerekmektedir. İhtarı göndermek için gerekli olan personel adres için ise personel özlük doyasında yer alan ikametgah belgesinden yararlanılabilir.

Örnek2: İşe başlayan personelin Sigortalı İşe Giriş Bildirgesi’nin yapılabilmesi için nüfus cüzdannı fotokopisi ve ikametgah belgesine ihtiyaç duyulur.

Yukarıdaki saydığım örnekler çoğaltılabilir. Personel özlük dosyası insan kaynakları yönetiminde işverenin elini kuvvetlendirmektedir. İşveren, 4857 Sayılı İş Kanunu’nun 75. maddesinde belirtilen personel özlük dosyasını tutmadığı takdirde idari para cezaları ile karşı karşıya kalabilir. 4857 Sayılı İş Kanunu’nda idari para cezaları ile ilgili yer alan 104. Madde aşağıdaki gibidir.

Madde 104 - Bu Kanunun 63. maddesinde ve bu maddede belirtilen yönetmelikte belirlenen çalışma sürelerine aykırı olarak işçilerini çalıştıran veya 68. maddesindeki ara dinlenmelerini bu maddeye göre uygulamayan veya işçileri 69. maddesine aykırı olarak geceleri 7,5 saatten fazla çalıştıran; gece ve gündüz postalarını değiştirmeyen, 71. maddesi hükmüne aykırı hareket eden, 72.maddesi hükümlerine aykırı olarak bu maddede belirtilen yerlerde 18 yaşını doldurmamış erkek çocukları,  gençleri ve her yaştaki kadınları çalıştıran, 73. maddesine aykırı olarak çocuk ve genç işçileri gece çalıştıran veya aynı maddede anılan yönetmelik hükümlerine aykırı hareket eden 74. maddesindeki hükme aykırı olarak doğumdan önceki ve sonraki sürelerde gebe veya doğum yapmış kadınları çalıştıran veya ücretsiz izin vermeyen, 75. maddesindeki işçi özlük dosyalarını düzenlemeyen, 76. maddesinde belirtilen yönetmelik hükümlerine uymayan işveren veya işveren vekiline 1200 Türk Lirası idari para cezası verilir. 64. ve 65. maddede öngörülen hükümlere aykırı davranan işveren veya işveren vekiline bu durumda olan her işçi için 220 Türk Lirası idari para cezası verilir. İş sağlığı ve güvenliği ile ilgili hükümlere aykırılık

 

 

 

 

TEKNOLOJİNİN İŞ DÜNYASINA ETKİSİ

04.09.2015 20:39

 

Herhalde hiç birimiz teknolojinin hızla gelişip akıl almaz boyutlara ulaşarak yaşamımızı bir hayli kolaylaştırdığını inkar edemeyiz. Kimilerine göre teknolojinin bu kadar gelişip insan hayatının odağına yerleşmesi olumlu kabul görürken, eski kuşak kişilerin özellikle içerisinde yer aldığı, başka bir kesim ise teknolojinin hayatımızın her alanına bu kadar girmesini olumlu bulmuyor.  Aslına bakarsanız bende her şeyin fazlası zarar mantığı ile hareket ederek, teknoloji tutkumuza bir yerde dur diyebilmemiz gerektiğini düşünüyorum. Teknoloji; yaşamımızı kolaylaştırıyor, zaman tasarrufu yapmamıza olanak sağlıyor, maliyet avantajı bile sağlıyor. Bunula birlikte çevremizle olan ikili ilişkilerimizin bozulmasına sebep olabiliyor, hareket kabiliyetimizi kullanmamızı en aza indirgemekle birlikte buna bağlı rahatsızlıklarımızın ortaya çıkmasına sebep oluyor. Zaman tasarrufu sağladığı gibi zaman kaybına da yol açıyor.

Sanayi devrimi ile birlikte endüstride, insan gücünün yerini makinalara bırakmaya başlamasıyla birlikte bugün günümüze kadar gelen teknolojinin belki de ilk adımları atılıyordu. Teknoloji bu kadar gelişmeden önce acaba iş dünyası nasıl hareket ediyordu. Çalışanlar açısından veya işverenler açısından hiç düşündünüz mü ?

 İnsan Kaynakları Departmanında çalıştığım mesai arkadaşım ile teknoloji üzerine konuşurken bundan yaklaşık 10-15 yıl önce teknolojinin durumu ve bugün iş dünyası için ne kadar önemli olduğunu aynı zamanda tehlikeli bir duruma geldiğini bir fiil anladım. Birkaç örnek vermek gerekirse bundan  10-15 yıl önce sigorta işe giriş bildirgesi yapmak için bu bildirgeyi elle düzenleyip, SGK’ ya erken saatlerde gidip sıra alarak ilgili memura verip gerekli işlemi yapmasını beklemek gerekiyormuş. Ve tabi aynı şekilde sigortalı işten ayrılış bildirgesi içinde. Böylece bir aylık mesailerinin yarısı SGK ‘da geçermiş. Nasıl bir zaman israfı değil mi, İş dünyası bugün e-posta uygulaması sayesinde en önemli konuları bile dakikalar içerisinde birbiri ile iletişime geçerek çözüyorken, yıllar önce günlerce mektup beklerlermiş.  İşlerin hızlı çözülmesi, zaman israfının önlenmesi, şirketlerin çalışanlarını daha verimli kullanabilecek zamana sahip olmaları gibi birtakım avantajlar getirmişse de teknoloji birde bardağın diğer tarafı var.

Teknolojinin getirdiği avantajlar olduğu gibi birçok dezavantajı da var. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte özellikle beyaz yakalı ofis personelleri mesai saatlerinin nerdeyse tümünü masalarından kalkmadan geçirerek işlerini halledebiliyorlar. Belirli bir zaman sonra bu hareketsizlik çeşitli rahatsızlıklara yol açabiliyor. Ya da ellerinin altında internet gibi bir nimete sahip oldukları için, atıl zamanlarını internette geçirmeleri mümkün olabiliyor.  İş dünyasındaki sirkülasyonun sebebini hiç merak ettiniz mi? Onun sebebi de teknoloji.  İnsanlar bugün mevcut işlerinden memnun değillerse herhangi bir zaman ayırmadan gerek evlerinden, gerekse işyerlerinden teknolojinin önümüze getirdiği kariyer portalları sayesinde iş başvuruları yaparak kolayca iş değiştirebiliyorlar. Bu da bence günümüzün en önemli sorunlarından biri olan kurumsal aidiyet sorununu açık bir şekilde anlatıyor.

Sonuç olarak teknoloji iş dünyasında olumlu ya da olumsuz tartışılamayacak derecede etkili. İlerleyen dönemlerde de etkili olmaya devam edecek. Neden, nasıl, ama diye tartışmak yerine fazlada ipin ucunu kaçırmadan teknolojiye uyum sağlamaya çalışmalıyız.     

 

CV HAZIRLARKEN YAPILAN BEŞ ÖLÜMCÜL HATA

01.09.2015 19:46

CV; bizi tanıtan, kendimiz hakkında karşımızdakine detaylı bilgi veren bir özgeçmiş olarak tanımlanabilir. İşverenler işe alacakları personelleri görüşmeye çağırmadan önce cv’ lerini incelerler. Amaç görüşmeye çağırılacak kişilerin aranan niteliklere uygun olup olmadığını ölçmek ve buna bağlı olarak potansiyel adayları mülakata davet etmektir.  Dolayısı ile işi almayı bırakın, iş görüşmesine davet alabilmek için bile kusursuza yakın bir cv’ ye sahip olmanız gerekiyor.

 

 

Bu Beş Ölümcül Hatayı Yapmayın

Sahip olduğunuz nitelikler, talep edilen niteliklerle ne kadar örtüşürse örtüşsün cv hazırlama sanatını bilmiyorsanız görüşme davetini almanız oldukça zor. Sanat dediğime bakmayın çok kolay bir kaç noktadan bahsedeceğim. Cv hazırlarken yapılan, benim beş ölümcül hata olarak nitelendirdiğim noktalar şunlar ;

 

1-      Cv’ nize koyacağınız resim sizi daha önce görmemiş, tanımamış birisi olarak ilk izlenimi verecek noktadır. Bu bölüme arkadaşlarınızla çektirdiğiniz topluluk resimlerini ya da özel resimlerinizi koymayın.  İlk hefediniz,  Cv’ nizi inceleyen ve sizi görüşmeye çağıracak olan mülakatçıyı etkilemektir.  Bu nedenle bu alanda daha kurumsal ve ciddiyet içeren bir resim koymanız şansınızı bir hayli arttıracaktır.

2-      İletişim bilgileriniz bölümünde açık adresinizi net ve anlaşılır olarak belirtmeniz çok önemli. Şirketler sizi görüşmeye çağırmadan önce ulaşım açısından uygunluğunuzu denetlemek isteyecektir. Eğer adres bölümünüz boş veya eksik bilgiler içeriyorsa mülakatçı bu cv ile fazla vakit geçirmeden diğer cv’leri incelemeye yönelecektir.

3-      Cv ‘de kendiniz ile ilgili bilgileri abartmadan olduğu gibi ancak etkileyici bir dille yazmanız önemli. Birbiriyle çelişen ifadeler kullanırsanız cv elenebilir veya en kötü ihtimalle mülakatta çözülürsünüz.

4-      Neredeyse hobiler kısmına birçok aday; sinemaya gitmek, kitap okumak gibi şeyler yazıyor bu da cv’nizin diğer cv’lerden farklı kılmıyor. Bu noktada sizi farklı kılacak hobiler edinmeye çalışın. Kesinlikle hiç bir tecrübeniz, bilginiz olmadığı bir alanı hobi olarak cv’ nize yazmayın.

5-      Referanslar kısmı oldukça önemli olmasına rağmen hala bu kısmı eksik bırakan veya ‘istenildiği takdirde verilecektir’  gibi ibareler koyanlar var. Koymayın.  İK’ cılar biraz egosittir. Kendilerinden bir pozisyonun doldurulması istenmiş ve en kısa sürede o pozisyonu doldurmaya çalışmakta olup zamanları kısıtlıdır. Sizden referans isteyecek referans kontrolü yapıp sonuçlanıncaya kadar geçecek süre yerine başka adaylara yönelebilirler.

 

Cv hazırlarken yukarıda belirttiğim temel beş noktaya dikkat ederseniz yetkinlik ve nitelikleriniz işverenin talepleriyle örtüştüğü takdirde, mülakata çağırılmak üzere mutlaka bir randevu talebi alacaksınız.

ELGİNKAN VAKFININ EĞİTİME DESTEKLERİ

28.08.2015 22:53

Günümüz koşullarında belirlediğimiz hedefe ulaşmak için kariyer planlaması yaparken ihtiyacımız olan en önemli noktalardan biri olan hırs ve azim dışında, kendimizi donatmak üzere ihtiyacımız olan eğitimlere katılmak için bir takım maddi olanaklarda da ihtiyacımız var.

Okulunuzu yeni bitirdiyseniz veya çalışıyor ama kazandığım para ile kıt kanaat geçiniyorum. Eğitim için bütçe ayırmam imkansız diyorsanız, yapmanız gereken ücretsiz eğitim ve seminer veren kurum ve kuruluşları araştırmak olacaktır. Uzun araştırmalarım sonucunda keşfettiğim ‘ Elginkan Vakfı’ neredeyse her meslek üzerine çeşitli seminer ve MEB onaylı kurslar açan bir vakıf olmakla birlikte Bolu, Manisa ve İzmit’ te Mesleki ve Teknik Eğitim Merkezleri bulunmaktadır. İzmit’ teki eğitim merkezinin daha yakın olması sebebiyle başta kendim olmak üzere İstanbul’dan birçok ziyaretçiyi ağırlıyor kurum. Hatta katılmış olduğum bir eğitim sırasında eğitmen;  ‘ İstanbul’dan gelenlerin ellerini görebilir miyim, şimdi size bir sorum var bu sıcak havada o kadar yoldan buraya nasıl geliyorsunuz? ‘ diye bir soru sormuştu.  Aslında sorunun cevabı çok basitti. Birçok kişi hedeflerine ulaşmak, kariyer planlamasını tamamlamak üzere oradaydı.  Ama kimse bunu dile getirmedi.

Birazda eğitimlere nasıl katılabileceğiniz konusuna değinmek istiyorum. Öncelikle hangi ildeki eğitim merkezine katılacaksanız ilgili web adresine girip bir profil oluşturuyorsunuz. Seminerler ve kurslar aylık olarak yayınlanıyor. Mesela eylül ayı programı, Ağustos ayının son haftası gibi yayınlanır. Yayınlanan programdan istediğiniz eğitime başvuru yapabiliyorsunuz. Başvurduğunuz eğitimin durumu onaylanırsa eğitime katılma hakkını elde ediyorsunuz. Eğitime katılamayacaksanız en geç 1 gün kala başvurunuzu yine sitemden iptal etmeniz gerekiyor. Katılmayacağınız bir eğitimin iptal işlemini yapmazsanız 6 ay ceza alıyorsunuz ve bu sürede hiçbir eğitime katılamıyorsunuz.

Eğitim başlamadan önce Elginkan Vakfı’nın hazırlamış olduğu yaklaşık 10-15 dakikalık bir tanıtım filmi gösterime giriyor. Gerçekten kurucularını takdir ettiğim ve saygıyla andığım bu vakıf, gençleri iş hayatına hazırlamak üzere verdiği eğitimler, öğrencilere vermiş olduğu karşılıksız burslar ile ülkenin örnek gösterilecek vakıfların biri olarak bu ülkenin vatandaşlarının hizmetine sunulmuş. Deneyimli eğitmen kadrosunun yanı sıra seminer bitiminin hemen ardından katılım belgenizi alabiliyorsunuz. Dileğim bu ve buna benzer birçok vakfı, ülkenin daha fazla noktasında görebilmek. 

DÖVİZİN YÜKSELİŞİ VE İŞ DÜNYASINA ETKİLERİ

25.08.2015 20:06

Genellikle ekonomi haberlerinde duymuşsunuzdur. Döviz yükseliyor Türk Lirası erimeye devam ediyor tarzında haberler,  sürekli olarak ekranlarda dönüyor. İyi de bu ne demek? Neden bizi bu kadar ilgilendiriyor? Bırakalım da işin uzmanları konuşsun. İşte o kadar basit değil

        

Dolar son günlerde sürekli rekor tazelerken, cebimize giren her bir kuruş aslında eriyor ya da erime veya tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. İsterseniz genelden özele doğru inelim önce ülkenin genel ekonomik yapısına bir göz atalım. Ülkemizin genel ekonomik yapısı ithalat üzerine kurulu. Yani dışardan belirli bir döviz karşılığında mamul satın alır, burada ona ufak bir katma değer katar satmaya çalışırız. Özellikle enerji ve petrol konusunda dışa bağımlı olduğumuz için bunların neredeyse tamamına yakınını dışardan alıyoruz yani ithal ediyoruz. Bu ithalat karşılığında da ülkeden belirli bir miktarda döviz çıkıyor. Örneğin; Her ay yurt dışından 10.000 dolar değerinde parça ithal eden bir bilişim şirketi düşünün. Seçimlerden önce 10.000 dolar ödeme yapabilmek için ( 2.60*10.000) =26000 TL ödüyorken bugün dolar kurunun 2.85’ lere gelmesi ile birlikte (2,85*10.000) =28500 TL ödeyecek.  Dolayısı ile ülkeden her ay 2500 TL değerinde döviz fazladan çıkacak. Bunu sadece örnekteki bir bilişim firması olarak değil, diğer firmaları katarakta düşünün. En büyük tüketici konumundaki devlet yurtdışından doğalgaz ve petrol gibi daha büyük ölçekli satın almalarda ise fazladan ülke ekonomisinden daha fazla döviz çıkacak.

Şimdi gelelim dövizin bu yükselişinin iş dünyalarına etkilerine. İş dünyasının bir takım oyuncuları var. Bunlar; Şirketler (İşverenler), Çalışanlar, Devlet, Halk. İşverenler doların yükselmesi sonucu ithal edecekleri ürünler için kasalarından daha fazla para çıkarmak zorunda kalırken, karlılıklarını düşürmek yerine, maliyetlerini düşürmek için bir takım aksiyonlar alacaklar. Aksiyonlardan bir tanesi çalışanlarına zam döneminde asgari seviyede zam yapacak belki de çalışanlarının bir kısmının işine son verecek böylece işçilik giderlerinden tasarruf etmeye çalışacak. İşine son verilen çalışan belirli bir süre iş gücüne katılmayacak olup işsizlik fonundan çalışmadığı dönem için ücret alacak böylece üretmeden, tüketerek devlete ek yük olacak. Ya da işverenler ürettiği ürün ya da hizmetleri zamlı fiyatlardan satışa sunacak olup bu da ihtiyacı olan ürüne sahip olabilmesi için vatandaşın cebinden daha fazla ücret çıkmasına dolayısı ile de enflasyona sebep olacak. Bahsettiğim olasılıklar sadece özel sektör için değil devlet için de geçerli. Devlette ithal ettiği petrol, doğalgaz gibi ürünleri zamlı fiyatlardan vatandaşa fatura edecek. Dolayısı ile Türkiye Cumhuriyeti gibi ithalat odaklı bir ülkede dövizin yükselmesi, halkın yaşam standartlarının düşmesine sebep olur. İşte bu sebeple ülke neredeyse her yıl cari açık verirken burada en dikkat çeken kalemin dış ticaret açığı (ithalat > ihracattan ) noktası önem kazanmaktadır. İşsizlik rakamlarına hiç değinmiyorum bile. Dolayısı ile döviz ile iş dünyası birbirine sıkı sıkıya bağlanmış bir ilişkiye sahip.

BLOGLAR KARİYERİMİZİN REKLAMI OLABİLİR Mİ?

22.08.2015 17:41

Neden blog yazıyorum? Hangi konulara odaklanıyorum? Bu kadar zengin içeriği nasıl oluşturuyorum? Blog yazarak nasıl para kazanılır? Bloglar kariyerimizin reklamı olabilir mi?

                  

1)Neden Blog Yazıyorum?  

Yukarıdaki sorulardan ilkinin cevabı kesinlikle para kazanmak,  Blog projeme başlamadan önce her yazarın mutlaka bir kere arama motorlarına yazdığını düşündüğüm ‘İnternetten Para Kazanma’ konusu hakkında bir araştırmada ben yaptım. Hatta günlerce konuyla alakalı birçok makale okudum. En sonunda edindiğim bilgiler ışığında insanların ilgisini çekebilecek konular hakkında yani internetten nasıl kolay para kazanılır gibi, eğitim kitleri ile ilgili satış ortaklığı kapsamında makaleler yazarak para kazanmaktı. Bununla ilgili birkaç makale yazdıktan sonra yayımlamaktan vazgeçtim.  Çünkü kullanmadığım, fayda sağlayıp sağlamayacağına emin olmadığım bir ürünün tanıtımını yapmak, düpedüz dolandırıcılığa girer, bu da kariyer hedefleri olan biri olarak kişisel imajıma zarar verebilirdi. 

2)Hangi Konulara Odaklanıyorum.

Odaklandığım konular, izleyeceğim yol üzerinde düşünmem sonucu projemde değişikliğe gittim. Fakat neden blog yazıyorum sorusunun cevabı hala para kazanmak. Bu sefer kişisel kariyerimi ön plana çıkararak sahip olduğum bilgiler üzerine içerik üretmeye karar verdim. Uzun vadede kariyerim üzerinden para kazanmak fikri oldukça cazip geldi. İnsan Kaynakları, İş Dünyası, Kariyer, Kişisel Gelişim, Eğitimler, İletişim ve Girişimcilik konuları üzerine içerik üretmeye başladım.

3)Bu Kadar Zengin İçeriği Nasıl Oluşturuyorum.

Aslında kariyerime değer katacak şeyler ve en büyük hobilerimden biri olan okumak dışında bir şey yapmıyorum. Kariyer planım kapsamında; çalıştığım departmanda edindiğim tecrübe, araştırdığım konular, katıldığım eğitimler, okuduğum kitaplar hakkında edindiğim bilgilere kişisel yorumumu katarak ziyaretçilerime farklı bir bakış açısı sunmayı hedef haline getirdim.

4)Blog Yazarak Para Kazanılabilir Mi?

Blog yazma projesine para kazanma amacı ile başlamış olabilirsiniz. Ama bir an önce para kazanmalıyım hırsıyla içerik üretmeye başlarsanız. Birkaç makale ürettikten sonra büyük bir hüsranla pes edersiniz. İnsanların ilgisini çekebilecek, faydalı olabilecek, deneyimlerinizi, mümkünse mesleğiniz üzerine yazabileceğiniz kısacası yazmaktan keyif alacağınız ve içerik sıkıntısı yaşamayacağınız birbirine yakın birkaç konu üzerine yoğunlaşarak bloğunuzu doldurmaya başlayın. Yazdığınız makaleleri sosyal paylaşım sitelerinde mutlaka paylaşın. Öncelikli amacınız bloğunuza uğrayan ziyaretçi sayısını arttırmak olacaktır. Sen kazanmaya başladın mı diye soracak olursanız. Hayır, başlamadım. Bloğum çok yeni bir yıl içerisinde de bloğumdan herhangi bir maddi beklentim yok. Ancak uzun vadedeki hedeflerimden bahsedecek olursak;

1)       Her yazarın olduğu gibi bende bloğumda banner reklamlar ekleyeceğim.

2)      İşlediğim konular üzerine eğitim verme planım var.

3)      Çeşitli blog ve markalar için içerik yazma planım var.

4)      Çeşitli ürünler üzerine numune talep ederek kullanıp, deneyip, faydalı olduğuna kanaat getirirsem satış ortaklığı yapabilirim.

5)      Bloğumda reklam alanları oluşturup belirli sürelerle kiraya verebilirim.

6)      Önem verdiğim ve hayatımın projesi olarak gördüğüm, bu bloğa içerik ürettiğim esnada farkına vardığım yazma hevesim, beni bir kitap yazma hayalinin peşinden sürüklemeye başladı.

 

5)Bloglar Kariyerimizin Reklamı Olabilir Mi?

Aslında belirli konularda makaleler yazmak, bir şeyler üretebilmek bizim o konuda bir şeyler bildiğimizin bir reklamı değil mi? Evet, evet biz bildiklerimizle, öğrendiklerimizle, tecrübelerimizle, yeteneklerimizle kendimizin reklamını yapmıyor muyuz?  O halde bizim asıl paraya çevireceğimiz bloğumuz ve bloğun içindeki makaleler değil, bu makaleleri yazarken istemeden de olsa edindiğimiz bilgiler, bu bilgileri insanların beğenisine sunarken teknolojiden faydalanarak para kazanmak, bana yeni nesil girişimcilik konularından birinin de ‘Blog Yazarlığı’ olabileceğini düşündürüyor.

 

 

 

                                                                                                                                                                                        

 

 

 

FAZLA MESAİ KALMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ 2

08.08.2015 18:58

 

Fazla mesai kalmak zorunda değilsiniz adlı ilk makalemde; Türkiye’nin en büyük alışveriş sitelerinden birinin deposunda çalışan bir arkadaşımın yaşadığı olayı satırlarıma taşımış ve konunun takibinde olacağımı yeni bir gelişme olursa paylaşacağımı belirtmiştim. ( Fazla Mesai Kalmak Zorunda Değilsiniz adlı makalemi okumak için yandaki linke tıklayabilirsiniz. https://www.cihandemirdas.com/news/fazla-mesai-kalmak-zorunda-degilsiniz/#.VbfBa6eBYk8.twitter

Konuyu özetlemek gerekirse;

Arkadaşım haftalık 45 saatlik çalışma süresini doldurduğu halde kendisinin rızası olmadan fazla mesaiye zorla bırakılmak istenmiş ve mesaiye kalmamıştı. Bunun sonucunda ilk iş gününde kendisi hakkında tutulan bir tutanak önüne konarak yazılı savunması alınmak istemişti. Ardından kendisi beni aradı ve konu ile ilgili fikir alışverişinde bulunduktan ve internette birazda kendisi araştırma yaptıktan sonra aşağıdaki savunmayı yazarak yöneticisine teslim ediyor.

İnsan Kaynakları Departmanına;

11.07.2015 tarihinde yapılmış olan fazla çalışma düzenlemesine katılmadığımın gerekçesi olarak çalışanın her yıl başında fazla çalışma yapabilmesi için onayının alınması gerektiği  4857 sayılı iş kanununda belirtilmiştir. Tarafıma herhangi bir onay yazısı gelmediği ve imzalattırılmadığı için onayım alınmamıştır. İşte bu gerekçeyle fazla çalışma mesaisine katılmadım ve sorumlu olduğum kişilere haber vererek ayrıldığımı bildiririm.

Saygılarımla

Ad-Soyad

İmza

Yazdığı savunma, yöneticisi tarafından İnsan Kaynakları Departmanına teslime dilmek üzere gönderiliyor. Ancak İnsan Kaynakları Müdürü:  Söyleyin ona böyle savunma olmaz. Bu şekilde çalışmak bizim şirket politikamız, daha uzlaşıcı bir savunma yazsın konuyu kapatalım ya da istifa edip ayrılsın şeklinde haber gönderiyor. Arkadaşım bunun ardından yöneticisine savunmasını değiştiremeyeceğini, istifa etmesinin ise söz konusu olmayacağını bildirmiş.

                Kendisine, peki seni bıktırma yoluna gidiyorlar mı? bir mobbing durumu var m?  sorum karşısında ilk birkaç gün yüzlerinin asık, iletişimlerinin olmadığını ama şu an herşeyin normal olduğunu ve mesai konusunun artık daha esnek olduğunu belirtti.

                Kişisel yorumumu soracak olursanız kurumsallık çatısı altında kime ne yedirirsem mantığı ile  hareket eden bir çok şirket var piyasada. Biraz bilgili sert bir kayaya çarpınca hemen geri adım atarken biraz saf kendi halinde birini buldukları zaman ise hiçbir hukuki zemine dayanmayan uygulamaları işletmeye 

 

İLKYARDIM SERTİFİKALI PERSONEL BULUNDURMA

03.08.2015 21:52

 

22.05.2002 tarihinde yürürlüğe giren ve uygulanmakta olan ilkyardım yönetmeliği  29.07.2015 tarihinden itibaren değişerek, kaldırılmış ve yerine yeni yönetmelik uygulanmaya başlamıştır. Yeni yönetmelikte işverenlerin en çok dikkatini çekecek husus personel başına düşen ilkyardım sertifikalı personel sayısındaki değişiklik. Yeni yönetmeliğe göre ;

Tehlike Sıınıfı                                  Çalışan  Sayısı                   İlkyardımcı  Sayısı

Az Tehlikeli                                        Her 20 çalışan için                            1

Tehlikeli                                              Her 15 çalışan için                            1

Çok Tehlikeli                                      Her 10 çalışan için                             1

Yönetmelik, bu konuda dışardan hizmet almak gibi bir imkan tanımamakla birlikte tehlike sınıfına göre şirketlerin gereken sayıdaki personellerini ilkyardım eğitimlerini aldırmak üzere sağlık bakanlığı tarafından yetkilendirilmiş eğitim kurumlarıyla çalışması gerektiğini belirtmiş. İlkyardım sertifikalarının geçerlilik süresi 3 yıl ve süre bitimini takiben 3 ay içerisinde güncelleme eğitimi aldırılıp, sertifikaların süresi uzatılabiliyor. Güncelleme eğitimleri maliyet ve eğitim süresinin kısa olması sebebiyle daha avantajlı olmaktadır

Kişisel Yorum:

Bu yönetmeliğin son dönemlerdeki iş kazalarını düşününce aklıma, mantığıma yattığını söylemem mümkün değil. Örnek vermek gerekirse daha önce tehlikeli sınıfta yer alan şirketler her 10 çalışan için 1 ilkyardım sertifikalı personel bulundurma zorunluluğundayken, yeni yönetmelik tehlikeli sınıfta faaliyet gösteren şirketlere her 15 çalışan için 1 personel bulundurma zorunluluğu getiriyor. İlkyarım sertifikalı personel sayısı konusu basit gibi gözükse de İş Sağlığı ve Güvenliği konusunun içerisine girmekte. Soma, Ermenek ne çabuk unutuldu. Peki Türkiye’nin ölümcül iş kazalarında Avrupa birincisi ve dünya üçüncüsü gibi kırılması zor dereceleri !  Yoksa ilkyardım eğitimlerinin maliyetleri işverenlere fazla mı geldi ?

 

  

 

 

BİR GİRİŞİMCİLİK HİKAYESİ 'YEMEKSEPETİ'

02.08.2015 13:54

İnterneti aktif olarak kullanıp, birazda boğazınıza düşkünseniz mutlaka yemeksepeti.com’ u ziyaret etmişsinizdir. Alman Delivery Hero’nun yemeksepeti’ni  589 milyon dolar bedel ile satın alması haftanın bana göre en önemli haberlerinden biriydi. 4 arkadaşın 15 yıl önce 80 bin dolar sermaye ile kurduğu şirketin böyle bir bedelle satılması Türkiye Cumhuriyeti  tarihinin en büyük internet satışlarından biri anlamına geliyor,  başta kendim olmak üzere girişimci adaylarına ilham olabilecek bir satın alma olduğunu düşünüyorum.

Ancak bu haberi bu kadar ilginç kılan asıl önemli faktör yemeksepet’ ni  kuran 4 kişiden biri olan ve şirkette ceo konumundaki kişi Nevzat Aydın’ın 589 milyon doların 27 milyon dolarını kurucu ortaklarla birlikte aldıkları karar doğrultusunda, vergisi ödenmiş bir şekilde 114 çalışanına prim olarak dağıttığını açıklaması. Bu nasıl bir işveren, bu nasıl vizyon sahibi bir kişilik diye düşünüp, birazda bu olayı araştırırken Ayşe Arman ile yaptığı keyifli söyleşiyi okuma fırsatı buldum.  Ben okumaktan o kadar keyif aldım ki kim bilir onlar bu söyleşiyi yaparken ne kadar eğlendiler.

Bu söyleşiyi okurken birkaç anahtar nokta keşfettim,  şirketi 80 bin dolar sermaye ile 4 arkadaş kuruyorlar ve böylece ortalama 20 bin dolar sermaye ile riski dağıtmışlar. Nevzat Aydın 15 sene önceden bu günleri görmüş gibi bu işte ısrar ediyor söyleşide 6 yıl maaş alamadıklarını söylüyor,  bu 6 yıl boyunca nasıl koşullarda yaşadılar imkanım olsaydı da sorsaydım ve bence en önemlisi şirketi kurdukları yıldan itibaren aralıklarla teklifler aldıklarını ama satmadıklarını söylüyor. 80 bin dolar sermaye ile bir şirket kuracağım, bırakın 589 milyon doları 1 milyon dolar dahi teklif etseler ertesi gün soluğu noterde alırdım herhalde  J  şaka bir tarafa sanırım biraz sabırsız bir insanım bu sebeple benden girişimci olmaz gibi. Nevzat bey o kadar sabretmiş ki hani biraz daha sabretseler satışın daha yüksek bir bedelle gerçekleşebileceğinide söylüyor. En önemlisi çalışanlarını rahat ettirmek için elinden geleni yapması takım elbise giymediklerini, tüm iş görüşmelerini kendisinin yaptığını belirtiyor ve sanırım yemeksepetinde çalışmak için tek şart bir tutkunuz olması. Nevzat Bey:  ben öğlen yemeğine çıktığımda çalışanım bana iş değil tutkusundan bahsetmeli bu konuda sohbet etmeliyiz diyebilecek kadar rahat bir insan, Söyleşi içerisinde Nevzat Bey’in birçok işverene kötü örmek olduk demesi aslında mizah anlayışının kuvvetinin bir göstergesi. Çalışanlar açısından bakacak olursak bu 114 şanslı insan bu primi aldıklarına mı sevinmeli yoksa Nevzat Aydın gibi değerli biriyle çalıştıkları için mi şükretmeli ben bilemedim

Yazımın sonuna gelirken birçok işverenin okuyup, ilham alması ve odalarının en güzel yerine asmaları gerektiğini düşündüğüm bu keyifli söyleşinin linkinin sizlerle paylaşıyorum. https://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ayse-arman_12/27-milyon-dolari-114-calisanimiza-verdik_29643599

FAZLA MESAİ KALMAK ZORUNDA DEĞİLSİNİZ

28.07.2015 20:47

 

Fazla mesai kalma zorunluluğu ile ilgili bu makaleyi yazmama,  yaklaşık iki gün önce Türkiye’nin en büyük alışveriş sitelerinden birinin deposunda çalışan arkadaşımın aramasının bir etken olduğunu belirtmek isterim. Yoksa böyle bir makale paylaşmayı düşünmemiştim.

Konuya girecek olursak söz konusu arkadaşım cumartesi günü işe gitmediğini, bunun sonucunda şirketinin pazartesi günü kendisinin devamsızlığı ile ilgili tutanak tutarak yazılı savunma talep ettiğini savunmasına ise ne yazması gerektiğini sordu. Akabinde ilk olarak çalışma saatlerini öğrenmek üzere çalışma saatlerini ve molalarını sordum. Çünkü cumartesi günleri çalışması değil,  haftalık 45 saati aşan çalışmalar fazla mesai kapsamına girer. Kendisi 07:30-17:30 saatleri arasında çalıştığını, yemek ve çay molaları ile birlikte 1 saatlik ara verdiğini belirtti. İş Kanunu’na göre ara dinlenmeler çalışma saatinden sayılmaz bu hesapla günde 9 saat çalışan arkadaşım haftada 9*5 =45 saat çalışmış olup Cumartesi günü çalışması fazla mesai kapsamına girmekteydi. Yapılan fazla çalışma olağanüstü bir çalışma değil, şirketin rutin olarak her cumartesi yaptığı fazla çalışmaydı. Ancak işverenlerin çalışanlarını fazla mesaiye bırakmaları için rızalarını almak zorunda,  dolayısı ile işverenler İş Kanunu’nda da yer alan Fazla Mesai Muvafakatnamesi adıyla geçen belgeyi, her yıl başında ilgili yıl içinde çalışanlarına mesai çağırmak için imzalatarak rızalarını almak zorunda olup imzalamak istemeyen çalışanı zorla mesaiye çağıramaz, çağırdığı halde fazla mesai çalışmasına katılmayan personel hakkında tutanak tutup yasal işlem yapma hakkına sahip değildir. Arkadaşımda böyle bir belgeye imza atmadığını söyledi. Bende ona bu durumda fazla mesai çalışmasına katılması gibi bir zorunluluğunun olmadığı konusunda bir açıklama yaptım.

Yasal olarak bir yaptırımda bulunacaklarını sanmıyorum fakat gerek ağır işlerde çalıştırma, izin konusunda sıkıntı yaratma, v.b konularda Mobbing’e uğrayabileceğini söyledim ve onu uyardım.

 Sonuç olarak yasal bir zemine oturmadığı halde neden böylesine büyük şirket bu tür bir uygulama yapmaya kalkıyor?  tabii ki yasal işlem yapmak için değil çalışanın gözünü korkutarak fazla mesai çalışmalarına katılmasını sağlamak, katılmadığı takdirde yasal işlemle istediği zaman çalışanın işine son verebileceğini hissettirmek istiyorlar. Yaşadığım hayal kırıklığı, şaşkınlık ve olayın aktörünün yakın bir arkadaşım oluşu beni bu olayın takipçisi yapmaya yetti.  Konu ile ilgili gelişmeleri paylaşıyor olacağım…  

<< 2 | 3 | 4 | 5 | 6 >>